Dünyanın bin bir türlü hali varmış; yaşayınca anladım…

Normal bir hayattı bizimki. Ortalama bir Anadolu ailesi… Eşim işinde gücünde, çocuklarım okulda, oyunda, ben yuvamda, gündelik ev telaşında… Kendimizden yukarıdakilere bakmadan, kimseye muhtaç olmadan, kısıtlı da olsa kendi gelirimizle geçinip gidiyorduk. Ta ki, eşim hastalanana kadar. Beyninde tümör oluşmuş, öyle dedi doktorlar.

 Hastalığı duyar duymaz dünyamız karadı. Eşimin durumu gittikçe ağırlaştı. Bir süre sonra işe gidemez oldu. O çalışamayınca, evimizin geliri birden durdu. Ama giderlerin bir şekilde karşılanması gerekiyordu. Önceleri ben çalışayım, evimizi geçindireyim dedim. Fakat evde hasta bir eşe bakarken, çocuklarım henüz bu kadar küçükken, çalışmam mümkün olamadı.

Çaresizliği iliklerimize kadar hissettiğimiz günlerdi. Derdimizi kimselere anlatamadık. Kimsemiz var mıydı, ondan da emin değildik. Ya kimsemiz bildiğimiz, yardım istediğimiz birileri bizi geri çevirirse, ne yapardık? Böyle düşününce, yaşamadığımız durumun, yaşamadığımız utancı altında ezildikçe ezildik. Tek çareyi evdeki eşyaları satmakta bulduk. Önce televizyon gitti. Çocuklarım, uzun uzun televizyonun yerinde kalan boşluğa baktılar, ben gözlerine bakamadım. Sonra koltukları, derken dolapları elden çıkardık. Koca evde, bir tek üzerinde oturduğumuz halı ile kalakaldık.  

Günler yokluk, hastalık ve çaresizlik içinde geçerken, artık yemek yapacak erzak alamaz duruma geldik. Hep dua ettim, bir yardım diledim. Allah’tan isteyince, kullarını vekil kılarmış; aklıma Dost Eli’ne başvurmak geldi. Derneğin afişlerini görürdüm, ihtiyaç sahiplerine yardım ettiklerini bilirdim. Kabullenmesi zor olsa da artık ihtiyaç sahibiydim. Gidip derdimi anlatmaya niyetlendim. Ama kolay mı öyle birilerine içini açmak, hele ki el açmak. İlk gün yapamadım. İkinci gün evin kapısından döndüm, üçüncü, dördüncü gün derken, derneğe kadar geldim. Nasıl gelmeyeyim? Çocuklarımı ve eşimi düşünmeliydim...Yakacağımız desen, o da yok…  Utancımı kalbime gömüp içeri girdim. Beni öyle sıcak, öyle içten karşıladılar ki, korkularım gidiverdi. Rahatça açıldım, derdimi anlattım. Bir dostuma içimi döker gibi rahattım. “İrdeler” gibi dinlemediler…  “İsteyen” gibi hissettirmediler… “Lütfeder” gibi vermediler… Dostça uzanan bu dost eli bana öyle iyi geldi ki… Elime bir koli erzak verirler sandım, gıda marketlerinden paramla alışveriş yapar gibi alışveriş yaptım. Kullanılmış da olsa çocuklara ayakkabı elbise isteyecektim, giyim marketlerinde her şeyin yenisini, mağazadan alır gibi aldım.

Dar günümde sevgiyle açılan bu kapının ardında, nice dost kazandım. Onlar bizim sadece mutfağımıza değil, kalbimize de dokundular. Kardeş oldular, kucak açtılar, incitmeden paylaştılar.

Yaşadığımız olayların bizler için birer imtihan olduğunu hep bilirdim. Ve imtihanda “insan insana şifa imiş”, o günlerde öğrendim.

Şimdilerde eşimin iyileşmesi için dua ediyorum. İstiyorum ki o iyileşince kendimize yetelim, başkalarına da yetişelim. Yaşadıklarımdan sonra durumuz düzelirse, ben de Dosteli’nin bir bağışçısı olmayı çok istiyorum. Bize ve bizim gibi nicelerine zorr gününde destek olan tüm bağışçılara ve fedakâr dernek çalışanlarına gönülden dua ediyorum.

 

 

 

Genel Bağış

EFT veya Havale ile bağış yapmak için Hesap Numaralarımıza göz atabilirsiniz.


Diğer Hikayelerimiz

  Bağış Sepeti 0